
AŞIK MAHZUNİ ŞERİF (Şerif Mahzuni) 17 Mayıs 2002 Hakk-a Yürüyüşünün 11 Yılında Saygı ile Anıyoruz.
Levent Kırca'dan Bir Mahzuni Şerif Anısı ; Kahvaltı ederken Mahsuni Şerif’i düşünüyorum. Bana onu düşündüren, sabah sabah dilime takılan türküsü... “Ey Arapça okuyanlar, Allah Türkçe bilmiyor mu?” diye başlıyor türkü. Günümüzden 25-30 yıl önce söylemiş bu türküyü. Cem Karaca çocukluk arkadaşım, Mahsuni’nin türkülerini kendi ağzına uydurup söylüyor. Ankara’da bir konserde kapalı spor salonu hınca hınç dolu, içerde en az yirmi bin kişi var. Cem koşarak sahneye çıkıyor... Herkes ayaklarda, Allahına kadar devrimci... Polis Cem’i korumayı reddetmiş, Ankaralı İnci Baba’nın adamları koruyorlar onu. İlk şarkıya başlıyor Âşık Mahsuni’nin “Acı doktor bak bebeğe” salon adeta yıkılıyor... şarkının içinde, parası olmadığı için “Al ceketimi al, yeter ki bebeğe bak” diyor Cem. Başındaki kasketi yere vurup, ceketi çıkartıp spor salonun ortasına atıyor... 20 bin kişi coşkuyla gene ayaklanıyor.
Konser bitiminde genellikle bizim Bahçeli evlerdeki evimize gidiyoruz Mahsuni, Cem ve ben. Annem; onlar gelecek diye dolma sarmış ve Cem seviyor diye su böreği yapmış. Yemeğimizi yerken Atatürk rakısı da içiyoruz. Bir Cem anlatıyor, bir Mahsuni, bir de ben. Mahsuni sürekli mahkemelerde dolanıp duruyor, mahkeme dışındaki günleri de hapishanelerde geçiyor. Sıkıyönetim var, Devlet Güvenlik Mahkemeleri pek yaman, sıkı mı sıkı... Sıkı derken bugünkü mahkemeler kadar da değil hani. Rakısından bir yudum alıp, ardından sarmayı meze yaptıktan sonra sohbete başlıyor. Diyor; görmeliydin... “Ey Arapça okuyanlar; Allah Türkçe bilmiyor mu” türküsü yüzünden güvenlik mahkemesinde duruşmadayım... Hâkim: (Soruyor) “Yahu bu nasıl bir kelam” diyor. “Allah Türkçe biliyor mu bilmiyor mu?” Ne demek yani bu? Mahsuni: Aynı soruyu size de soruyorum sayın hâkim. Her şeyi bilen Rabbim Türkçe mi bilmiyor? Hâkim: (Bir süre bocalıyor) Benim aklım ermez böyle şeylere, hem soruyu sen değil ben sorarım, diyor. Önündeki kıza eğilip, yaz kızım, diyor. Kızın önündeki siyah Olivetti marka yazı makinesinden şakır şukur sesler çıkıyor. Hâkim daktilo gürültüsünü bastırmak için yüksek perdeden; “Bahsi geçen türkünün mahkememizce dinlenmesine”... Daktilo sesi şak şak şuk (belli ki bir harfi iyi basmıyor). Eski bir Grundig teyp getirilip fişe takılıyor, Mahsuni’nin türküsü teypten dinleniyor. “Ey Arapça okuyanlar Allah Türkçe bilmiyor mu?” mahkeme salonu çın çın ötüyor. Mahsuni, bize anlatmaya devam ederek, “bir ara” diyor “bir baktım, hâkimler ve savcılar farkında olmadan ayaklarını yere vurarak tempo tutuyorlar. Bana dönüp, artık sen buna durum komedisi mi dersin absürd mü dersin çok geçmeden salonda türkü dinleyerek mahkemeyi izleyenler başladılar mı ellerini birbirine vurarak tempo tutmaya. Hâkim kendini toplayıp ayağa kalktı ve bağırdı. Kesin be kesin, gazino değil burası... Türküyü dinliyorsak Kanun namına dinliyoruz, susun yoksa hepinizi dışarı atarım. Hızını alamıyor seyirciyi dışarı atıyor Mahsuni’yi de içeri.” Yaşanmış komik bir olay bu. Aydınlıkçıların davasını izlemek için Silivri’ deydim İzlerken, duruşmanın Mahsuni’nin anlattığından daha düzeysiz, daha komik olduğunu düşünüyorum. Hâkim bana ne düşündüğümü anlamış gibi bakıyor, bir süre karşılıklı bakışıyoruz, o benim ben onun düşüncelerini okuyoruz. O da yaptığı işten memnun değil, hatta salonda izleyici olması rahatsız ediyor belli ki. Abuk sabuk sorulara çok güzel yanıtlar geliyor tutuklulardan, izleyiciler kahkahalarla gülüyorlar, bir tek alkış eksik. Hâkim ya da savcı salondaki izleyiciyi uyarıyor; “Gülmeyin! Burası komedi tiyatrosu değil!’’. Komedi tiyatrosu... Bu benzetme kendisinden geliyor. Orası komedi tiyatrosu. Sadece alkış eksik. Mahkemeden dışarı çıktığımda kahkaha sesleri bahçeden bile duyuluyordu. Ben de komiğim diye dolanıyorum iyi mi?
|