logo

Tuesday 30th of May 2023

Giriş Formu




SÜNNÎ DİN ADAMLARININ ALEVİLİĞE BAKIŞI PDF Yazdır e-Posta
Sivrialan.Net tarafından yazıldı.   
Perşembe, 07 Şubat 2013 00:32

 

 

Prof. Dr. İbrahim Arslanoğlu

G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi

ÖZET

Bu çalışmada, Ankara İli Çubuk Yöresi Alevi köylerindeki camilerde görev yapan imam-hatiplerin Alevilikle ilgili görüşleri incelenmiştir.

ABSTRACT

İn this study, The opinions of imams who are charged at mosques of Alewi villages in Çubuk country neighborhood on Alewihood have been examined.

Daha önceki yazılarımızdan bazılarında Çubuk Yöresi Alevi dedeleri ile taliplerinin görüşleri üzerinde durulmuştu. Bu çalışmada Çubuk Yöresi Alevi köyleri camilerinde görev yapan Sünni din adamlarının Alevilikle ilgili düşünceleri ele alınmıştır. Daha önce Alevilerin kendilerini nasıl algıladıkları söz konusu iken bu kez Alevi cemaatinin dışından olan Sünni din adamlarının Aleviliğe ve Alevilere bakışı konu edilmiştir.

Ayrıca Alevi köylerine camilerin devlet tarafından zorla yaptırıldığı ve Alevi topluluklarının camiye ve namaza hiç ilgi duymadıkları şeklindeki savların bu yöre için doğru olup olmadığı araştırılmıştır.

Aslında bu görüşme 1998 yılı Temmuz ve Ağustos aylarında yapılmıştır. Bunun bugüne kadar yayımlanmamasının sebebi, İmamların verdikleri cevaplar yüzünden görev yaptıkları köydeki Alevilerle aralarında huzursuzluk çıkmasını önlemektir. Bununla ilgili olarak zamanla imamlardan bir kısmının görev yerlerinin değişebileceği de ümit edilmişti. Nitekim Çubuk Müftülüğünden edinîlen bilgilere göre Sarıkoz Köyü İmam-Hatibi Alaaddin Durmuş ile Ovacık Köyü İmam-Hatibi Yusuf Karabacak’ın dışındaki imam-hatiplerin hepsi o tarihte görev yaptıkları köylerden başka yerlere atanmışlardır.

Görüşmede sorulan sorular, yazılı olarak Çubuk Müftülüğüne bırakılmış ve imamlar tarafından cevaplandırıldıktan sonra aynı yerden alınmıştır. Çalışmanın kaleme alınması sırasında İmamların verdikleri cevapların anlamları üzerinde herhangi bir değişiklik yapılmamış sadece imlâ ve anlatım hataları düzeltilerek değerlendirmeye tabi tutulmuştur.

Alevi Köyleri Camilerinde Görev Yapan İmam-Hatipler

Çubuk Müftülüğünün verdiği bilgiye göre, görüşmenin yapıldığı tarihte bütün Alevi köylerinde cami bulunmakta idi. Fakat bu camilerden bazılarının imam-hatipleri askere gittikleri için boşluk bulunduğu gibi bir kısmında ise imam-hatip kadrosu olmadığı için o köylere atamalar yapılamamıştır. Bu sebeple burada sadece araştırmanın yapıldığı tarihte fiilen görevde bulunan ve verdiği cevaplarla araştırmaya katkıda bulunabilecek imam-hatiplerin görüşlerine yer verilmiştir.

Görüşmede şu sorular sorulmuştur:

1. Köydeki cami hangi tarihte ve kimler tarafından yaptırılmıştır?

2. Alevilik nedir?

3. Size göre Alevilikle Sünnilik arasında ne fark vardır?

 

 

Polat Şenel

Aşağı Emirler Köyü İmam-Hatibi

1. Köydeki caminin yapılış tarihi 1880’dir. Cami, en son 1964-1965 yıllarında yapılan olmak üzere köy halkı tarafından birkaç defa tamirden geçirilmiştir. Bu yılda caminin üzerindeki ağaçlar kaldırılarak çatı yapılmıştır. Eylül 1996’da benim göreve başlamamla birlikte tabanın yarısı tahta döşenmiştir. Üst tavan suntayla kaplanarak elektrik tesisatı yeniden döşendi. Etrafı lambiri, kapı ve pencereler alüminyum doğrama yapıldı. Caminin altı halıfleks kaplandı, boya ve badanası yapıldı. Caminin önüne beton atıldı ve etrafı sıvandı. Caminin girişindeki avlunun betonu atıldı ve giriş kısmının demir kapı ve korkulukları yapıldı. Anfi ve ses düzeni yeniden kuruldu, çevre düzenlemesi yapıldı. Cenaze yıkama yeri yapıldı. Şu anda minber siparişi verilmiş bulunmaktadır. Kısacası cami her şeyi ile yeniden elden geçirildi.

2. Bana göre Alevilik ne din ne mezhep ne de tarikattır, sadece babadan oğula geçen kulaktan duyma bir gelenek ve adettir. Çünkü ben yaklaşık iki senedir Aleviliğin ne olduğunu öğrenemedim. Bir çok şeyleri yaptıklarında, “Niçin böyle yapıyorsunuz?” dediğimde, “Atalarımızdan öyle duyduk”, diyorlar, yani yaşlı kesimde öğrenme-araştırma yok, sadece duydukları ile yetiniyorlar ve onda da diretiyorlar. Aslında çok tuhaf şeylerle karşılaşıyorsunuz, ama tabii bunları burada yazmama imkân yok, umarım, demek istediğim anlaşılmıştır.

3.Çubuk'ta Alevilerle Sünniler arasında bir fark göremiyorum, yani ikisi de atalarından ne görmüşse onu yapıyorlar. İkisi de aynı Allah’a, Peygambere kitaba inanıyor, ama farklı yorumluyorlar, bana sorarsanız, iki taraf da ne yaptığını bilmiyorlar. Her iki grubun fanatikleri dışında diğerleri aynı noktada buluşuyorlar. Tabii burada büyük vebali kendimizde görüyorum, çünkü bizler görevimizi hakkıyla yapmıyoruz. Eğer gerçekten hizmet edilirse bu ayrılıkların sona ereceğine inanıyorum.

2. Mustafa Balcıoğlu

Yukarı Emirler Köyü Camii İmam-Hatibi

Köyün nüfusu yaklaşık 100 kişi olmakla beraber çoğunluğu Ankara’da oturmaktadır. Ancak yaz mevsiminde köye gelip bir süre oturanlar var. Köyde kalan devamlı nüfus 35-40 kişi civarındadır. Genellikle köyde yaşlı ve emekliler oturmaktadır. Ben bu köye görevli olarak

gelmeden önce Alevilerle yakın ilişkim olmadı. Alevileri tanımak için özellikle bu köyde görev aldım.

1. Caminin yapılış tarihi, 1912 olarak bilinmektedir. 1950-1960 yılları arasında zamanın köy muhtarları tarafından tamir ettirilmiş ve bu restore sırasında iş adamı Vehbi Koç tarafından bir miktar para yardımı yapılmıştır.

2.Alevilik hakkında bir buçuk yıldır edindiğim kanaat ise, Aleviliğin bir tarikata benzediğidir. Çünkü kendileri zaten bu yönde bir şeyler söylemektedirler. Tarikatlardaki “zikir” ile Alevilerdeki “cem” töreni ve tarikatlardaki şeyhlerle Alevilerdeki dedelerin paralellik arz etmesi, Aleviliğin bir tarikat olduğu kanaatimi güçlendirmektedir.

3. Alevilerle Sünniler arasındaki farklılığa gelince, esas problem iki toplum arasındaki diyalogsuzluktur. Her ne kadar aynı çarşı-pazarda alışveriş yapıp, aynı mahallede yaşasalar da iki toplumun dünyaları ayrıdır. Çünkü Sünni kesim, Alevileri sanki dinsizlermiş gibi, İslâm toplumu dışında bir grup olarak telakki ederler. Aleviler de Sünnileri “yezidiler” olarak yani Hz. Ali’ye küfrediyorlar, gibi telakki ederler.

Bu yanlış anlamaların temelinde, her iki grubun birbirlerini iyi tanımamaları ve tarih hakkında bilgilerinin eksikliği bulunmaktadır. Aleviler (genelde böyle mi bilemiyorum) Hz. Ebubekir, Ömer ve Osman’ı sanki Hz. Ali’nin düşmanı imiş gibi telakki ederler. Peygamberimizin hilafeti Hz. Ali’ye verdiğini ya da tavsiye ettiğini söylerler ve Hz. Muhammed’in, Hz. Ali hakkındaki övücü sözlerini alırlar ve diğer halifeler hakkındaki sözlerini hiç dikkate almazlar. Hatta bu görüşlerini Şia ile paralel tutmak mümkündür. Daha da ileri giderek Hz. Ömer gibi bazı sahabelerin gerçekten inanarak değil de ölüm korkusu ile Müslüman olduklarını söyleyebilecek kadar ileri gidenler bulunmaktadır.

Hatta daha da korkuncu Hz. Ali ile Hz. Muaviye arasında vuku bulan Sıffın Savaşında (Cemel Vakasında) Hz. Ali’nin karşısında olan sahabeleri Müslüman olmamakla suçluyorlar ve bunların rivayet ettikleri hadisleri kesinlikle reddediyorlar. Mesela Ebu Hureyre'yi (R.A.) kabul etmiyorlar. Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta da, bu iddiaların genel olup olmadığını bilemiyorum, ancak, köyün en bilge kişileri olarak bilinen kimselerle yaptığım konuşmalardan algıladığım şeyler bunlar oldu, genelleştirmek için daha geniş bir araştırma gerekir.

Aslında cehalet konusunda Alevilerle-Sünniler arasında büyük farklar yoktur, hatta Alevilerin bağlı olduğu bazı düsturlara Sünnilerden daha çok sahip çıktıklarını, yani Sünnilerin kendi değerlerine önem vermediklerini kıyaslama imkanım oldu.

Diğer bir nokta ise, Alevilerin toplumda psikolojik bir baskı altında oldukları hususudur, yani toplumun Alevileri din dışı veya dine karşı olarak görmeleri onları rahatsız etmektedir. Dolayısıyla da dinîn emirlerinden bir çoklarını Emeviler yoluyla geldi diye yüz çevirmektedirler. Bunda din düşmanı kimselerin toplumu kutuplara ayırmak için verdikleri mücadeleyi de göz önünde bulundurmak lazımdır.

Ayrıca politikacılardan bazılarının da Alevileri kendilerine daha yakın görmeleri veya öyle göstermelerinin de bu ayrımdaki rolünü unutmamak gerekir. Nitekim bazı Aleviler,

siyasilerden bazılarının Aleviliği kullandıklarını ve hatta Alevi olmadıkları halde kendilerini Alevi imiş gibi gösterdiklerini söylemektedirler.

Sonuç olarak söylenecek çok şey olmakla beraber, bu iki toplum arasında temelde büyük farklılıklar olmamasına rağmen iletişimsizlik, diyalogsuzluk, bilgi eksikliği ve provokasyonlar iki topluluk arasında soğukluk yaratmıştır. Ümit ediyorum ki, eğitim düzeyi yükseldikçe iki toplum arasında diyaloglar kurulacak ve bu şartlanmışlıklar ortadan kalkacaktır.

Çalışmalarınıza en ufak bir katkım olursa bahtiyar olacağım, başarılar ve muvaffakiyetler diliyorum.

3. Nihat Dövüşkaya

Çit Köyü İmam-Hatibi

1. Köyde şu anda ikamet eden 25 hane bulunmaktadır. Bu, yaz aylarında 50-60 haneye kadar çıkmaktadır. Köy camisi 1955 yılında köylüler tarafından yaptırılmıştır. 1970 yılında çatı tamiratı yine köylüler tarafından yapılmış, aynı yıl içinde caminin önüne Atatürk’ün büstü dikilmiştir.

2. Benim görüşüme göre Alevilik, Hz. Ali’nin görüşlerini benimsemek, Peygamberimiz ve ehli beytine ( Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hüseyin ) yani 12 imamlara geniş önem verip ona tâbi olmaktır. Alevilik, bir din ve bir mezhep olmayıp bir tarikattır. Aleviler itikad-ı mezhep olarak İmam-ı Cafer’in kurduğu (12 imamların altıncısı) Caferî mezhebine, amelî olarak İmam-ı Azam Ebu Hanefî’nin kurduğu Hanefî mezhebine tâbidirler.

3. Aleviler, Caferî mezhebine mensup Hacı Bektaş Velî Hazretlerinin fikirlerini benimsemişlerdir. Zaman içinde Aleviliğe ayrı bir din gibi bakılmış ve Aleviler hor görülmüştür. Eğer ayrı bir din olsaydı; peygamberi, kitabı farklı olmalıydı. Oysa inançları İslam inançlarının aynısıdır. Aleviler, ibadeti yapıp yapmamasının kişinin kendi sorunu olduğunu kabul ediyorlar. En önemli kuralları “Eline, diline ve beline sahip olmak, doğruluk-dürüstlük ve yalan söylememektir.”

Aleviler ile Sünniler arasında sıkı bir diyalog yoktur, eski zamanlarda kız alınıp verilmezdi, şimdi alınıp verilebiliyor.

4. Alaattin Durmuş

Sarıkoz Köyü İmam-Hatibi

1.Köyün yaklaşık olarak nüfusu 45-50 kişidir. Köydeki caminin yapılış tarihi 1947, tamir edildiği tarih ise 1993’dür. Camiyi Ahmet Özen ve Cemal Özmen tamir etmişlerdir

2. Ben, birkaç yıldır burada olmama rağmen, Aleviliğin ne olduğunu henüz anlayamadım.

3. Alevilerle Sünniler arasında bir fark göremiyorum, yalnız söylemek istediğim şu, madem ki insanlar Adem ile Havva’dan çoğaldılar, atamız bir olduğuna göre insanları Alevi-Sünni, Türk-Kürt diye değil de Allah’ın yarattığı birer varlık olarak görürsek daha iyi olur. Ayrım yapılmaması lazım, önemli olan Alevi-Sünni olmak değil, insan olmaktır. Allah’a ve peygambere ümmet olmak yeterlidir.

5. Kemalettin Koç

Mahmutoğlan Köyü Camii İmam-Hatibi

1. Köydeki caminin yapılış tarihi eskilere dayanır, yaklaşık 700 yıllık bir tarihi olduğu söylenir. 1936 yılında Vakıflar İdaresi ve Mahmutoğlan Köyü Kalkındırma ve Güzelleştirme Derneğinin işbirliği ile restore edilmiş ve ibadete açılmıştır.

2. Bana göre Aleviliğin başlangıçta ortaya çıkışı dinî olmaktan çok siyasidir. Şimdi ise Aleviliğin ne olduğunu ne bilen var ve ne de anlatan; bir bilinmezler denklemi. Herkes her şekilde yorumlayabiliyor, fakat bu sorunları birilerinin kesinlikle çözmesi gerekiyor. Her şeyden önce insanlar Allah’ın yarattığı bir kul olduklarını unutmamalıdır. Onun için de gerçeklerin, doğruların sizin gibi araştırmacılar tarafından ortaya çıkarılması lazım.

3. Çubuk’ta benim gördüğüm kadarıyla Aleviler, insan olarak takdir edilen fakat cami ve ibadetle ilgilisi olmayan bir topluluk olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Kısacası benim görüşüme göre, insanlar Kur’an’ın “Ey insanlar “ lafzını unutmuş, ben diyor ve insanlıklarını unutuyorlar.

6.Yusuf Karabacak

Ovacık Köyü İmam-Hatibi

Köy, 81 hane olup, nüfusu 450 kişidir. Ahalisinin bir kısmı kışın Ankara’da oturup yazın köye gelmektedir. Böylece köyün yaz nüfusu 500 kişiyi bulmaktadır.

1. Köydeki cami, 1964 yılında yapılmıştır. Daha önce bu caminin yerinde kerpiç yapı küçük bir cami vardı. Köy halkı bunu yıkarak yerine taştan yeni bir cami yaptırmıştır. Cami yaklaşık 300 kişi alabilir.

2. Ben Aleviliğin bir din ve bir mezhep olduğunu kabul etmiyorum. Çünkü Alevilerin % 80’inin Caferî Mezhebinden olduğu söylenir. Ben ise 4 mezhep dışında diğerlerinin hak olduğuna inanmıyorum. Çünkü Alevilerden imanın esaslarına inanan İslam’ın şartlarını yerine getirenler bulunmaktadır. Örneğin 5 vakit namazı kılan ve orucu tutan, hacca giden, zekatını veren Aleviler vardır. Ben bizzat bunlara şahit oldum, içlerinde bulunduğum için söylüyorum. Bunun yanında tam aksi olan Aleviler de vardır. Allah’ı, peygamberi ve “amentü”nün esaslarını inkar eden ve bunu kabul etse bile amel etmeyen Aleviler de bulunmaktadır.

Aleviliği tarikat olarak da görmüyorum. Çünkü Alevilerin % 80’i Hacı Bektaş Velî’ye tâbidirler. Onlara göre Pirleri Hacı Bektaş Velî’dir, şeyhleri olarak onu kabul ediyorlar. Alevilerde şöyle bir inanç vardır. Hacı Bektaş Veli’yi ziyaret edersen hacı oluyorsun, oraya

gidene hacı diyorlar. “Semah” gösterisine de zikir diyenler vardır. Bunun içindir ki, Alevilik bana göre, tarikat da olamaz.

3.Çubuk yöresinde Alevilerle Sünniler arasında bir fark göremiyorum. Çünkü Alevilerle Sünnilerin yaşantıları aynıdır. 5 vakit namazını kılanlar 30 Ramazan’ı tutanlar, hacca gidenler, kurban kesenler vardır. Alevilerin bazı adetlerinin Sünnilerden daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Bir misal verecek olursam, dinî bayramların arife günlerinde köy imamı sabah namazından başlayıp akşama kadar bütün evlere giderek Kur’an okumaktadır. Bu bana göre çok güzel bir adettir. Ayrıca Kurban bayramında kurban kesenlerin çoğu, sıra ile bütün köy halkına yemek vermektedir. Bu da aynı şekilde güzel bir adettir. Bunun gibi, birçok güzel örf ve adetleri vardır. Böyle adetler Sünnilerin bir çoğundan kalkmıştır, fakat Aleviler devam ettirmektedirler.

Çubuk’taki Alevilerin ve benim hocalık yaptığım köylerdeki (her iki köy) Alevilerin çoğunun yaşantıları Sünnilerden çok iyidir. Sözlerinde duruyorlar, misafirperverdirler, ezana ve buna benzer şeylere saygılıdırlar. Çocuklarını İmam-Hatiplerde okutanlar, köyde hocaya gönderip Kur’an okutanlar vardır. Sünnilerden kız alıp vermeleri vardır. Benim düşüncelerim budur. Yalnız şunu da söylemek gerekir, bunların yanında aksini yapanlar da vardır, fakat bunların çok az olduğuna inanıyorum.

Alevilere devlet yani Diyanet gerektiği kadar ilgi gösterip hizmet etseydi, belki günümüzde Alevilerle-Sünniler arasında bir ayrılık olmazdı. Alevilere gerekli hizmet götürülmemiş, sahip çıkılmamış, dinî yönden hiçbir eğitim hizmeti verilmemiş, bunun için Alevi kardeşlerimizin çoğu dinden habersiz, bilgisiz bir hayat sürmüşlerdir. Bu, Yavuz döneminden başlayıp günümüze kadar gelmiştir. Eğer Alevilere dinî hizmet verilmiş olsaydı, günümüzde bu ayrılık olmazdı.

Mustafa Kemal Atatürk, Alevilere sahip çıkmıştır. Onun içindir ki, Atatürk’ü çok severler. Bizim din adamlarımız, dinî cemiyetlerimiz burada hata yapıp Alevi kardeşlerimizi unutmuşlardır, onları dışlamışlardır. Bunun içindir ki, Alevî kardeşlerimize karşı yapılan bu yanlışlıklardan dolayı bu ayrımcılık veya gruplaşma ortaya çıkmış olabilir. Kısacası şunu söylemek gerekir: Bir toplum ister Alevî ister Sünnî olsun bir topluma dinî, ekonomik, sanayi, ticari ve benzeri yönlerden hizmet edildiğinde o toplumda olumlu karşılık almak mümkündür.

Ayrıca Çubuk’ta oturan Alevilerle köylerdeki Aleviler arasında eğitim-öğretim, genel kültür, sosyal yaşam vb. konularda birçok farklılık vardır. Çubuk’taki Alevilerin çoğunluğu, yaşantılarını eskiye göre değil de günümüz şartlarına göre yaşıyorlar. Köylerin çoğunluğu ise eskiye yönelik örf ve adetlere göre yaşamaya devam ediyorlar. Bunun için, Alevilerin kendi aralarında bir çok yönlerden farklılık olduğu gibi, Alevilerle Sünniler arasında tabii ki, birçok farklılıklar olacaktır.

Çubuk içinde ve köylerinde Alevilerle Sünniler arasında dinî inanç bakımından az da olsa farklar vardır. Ayrıca sosyal yaşantıda da farklılıklar vardır. Gelenek-görenek, örf ve adetlerde de farklılıklar vardır. Bunlar vardır diye Alevilerle Sünniler arasında birbirine zıtlık olmasını düşünemeyiz, böyle yapmak yanlıştır. Böyle farklılığın olması kültüre dayanır, örf ve adetlere dayanır. Çubuk’taki Aleviler yaşantı ve kılık-kıyafet bakımından Sünnilerle aynıdır. Yabancı birisi gelse, kimin Alevî kimin Sünnî olduğunu seçemez. Çubuk’ta Alevilerle Sünniler

arasında fark olsa da olmasa da bu iki grup arasında birlik, beraberlik, dostluk bulunmaktadır. Bu iki grup insanca ve birbirlerine saygılı olarak birlikte yaşamaktadırlar.

Alevi Köylerinde Cemaatin Namaza ve Camiye İlgisi

Burada imamların adlarını ve görev yaptıkları köyleri yazmayı uygun bulmadık. Bu bilgileri toplarken imamların kendilerine de bu durumu ifade ettik. Bundaki amacımız, imamların köylüden çekinerek doğruyu söylemekten kaçınmalarını önlemektir.

1. Bir imam görev yaptığı köyde, 35-40 civarında nüfus yaşadığını, sürekli camiye gelen olmamakla birlikte “cuma”ya gelenlerin sayısının 15-20 arasında olduğunu ifade etmiştir.

2. Bir başka imam, cami cemaati olabilecek yaklaşık 40 kişi bulunduğunu 5 vakit namaza 3-5 arasında kişinin devam ettiğini “cuma”ya gelen cemaatin ise 10-30 kişi arasında değiştiğini söylemiştir.

3.Yine bir başka imam, köyde 25 kişinin ikamet ettiğini bunlardan sürekli cemaate gelenin 1-2 kişi, “cuma”ya ise 9-10 kişinin devam ettiğini söylemiştir.

4. Bir imam, cami cemaati olabilecek 100 kişi olduğunu, vakit namazlarında camiye gelmediklerini fakat 5 vakit namazı evlerinde kılan erkek ve kadınların bulunduğunu bildiğini, “cuma”ya 15-20 arasında cemaatin geldiğini ifade etmiştir. Hatta köyde bulunduğu zamanlarda 5 vakit ezanı okuduğunu, okumadığı zaman köylülerden bazılarının “Ezanı niçin okumadın?” diye sorduklarını söylemiştir.

5.Yine bir imam köyde cemaat olabilecek yaklaşık 45 kişi bulunduğunu yazın iş dolayısıyla kimse gelmediğini fakat kış aylarında 6-10 arasında cemaata devam eden kişi bulunduğunu, cuma günü ise bu rakamın 15-20 kişi arasında olduğunu kaydetmiştir.

6. Bir imam görev yaptığı köyde, cami cemaati olabilecek yaklaşık 15 kişi bulunduğunu, bunlardan sürekli olmamakla beraber 5 vakit namaza 2 kişi geldiğini cuma günleri ise bu miktarın 6-10 arasında değiştiğini ifade etmiştir.

SONUÇ

Çalışmanın başlangıcında da ifade edildiği gibi, Osmanlı döneminden başlayarak günümüze kadar Alevi köylerine camilerin devlet tarafından zorla yaptırıldığı iddiaları vardır. İmamların verdiği bilgilere göre bu yöredeki camiler, devlet tarafından değil halkın desteğiyle yaptırılmış ve tamir ettirilmiştir. Tek istisna Mahmutoğlan köyü Camii’dir. Bu caminin 1936 yılındaki tamirinde Vakıflar Genel Müdürlüğü yardımda bulunmuştur. Bunun sebebi, caminin yapılış tarihinin 5-6 yüzyıl önceye dayanması sebebiyle tarihsel eser niteliği taşımasından dolayıdır.

Alevi köylerindeki camilerin çoğu, 19. ve 20. yüzyıllarda inşa edilmiştir. Buna karşılık Kargın ve Mahmutoğlan köyleri camilerinin yapılış tarihi ise Anadolu Selçukluları dönemine kadar uzanmaktadır. Eğer Alevilerin Anadolu’ya geliş tarihlerinden itibaren namaz yoksa bu iki Alevi köyünde o tarihlerde cami hangi fonksiyonları yerine getirmektedir?

Aşağı Emirler köyü İmam-Hatibi Polat Şenel, Aleviliği anadan atadan intikal eden bir gelenek olarak kabul etmekte ve Alevilerle Sünniler arasında inanç bakımından bir fark olmadığını, sadece bu konuda yorum farkları bulunduğunu söylemiştir. Ayrıca bilgisizlik konusunda Alevilerle Sünniler arasında hemen hiçbir farklılık olmadığını bunda, bütün din adamlarının kusuru bulunduğunu kabul etmektedir.

Yukarı Emirler köyü İmam-Hatibi Mustafa Balcıoğlu özetle Aleviliğin bir tarikat olduğunu ve iki kesim arasındaki diyalogsuzluktan dolayı birbirlerini dinsizlik ve yezitlikle suçladıklarını bunun tamamen birbirlerini iyi tanımamalarından ve bilgi eksikliklerinden kaynaklandığını ifade etmiştir.

Çit Köyü İmam-Hatibi Nihat Dövüşkaya, Aleviliğin Hz. Ali ve 12 imamların görüşlerini benimseyen bir tarikat olduğunu, Alevilerin itikatta İmam-ı Cafer Sadık’a, amelde ise İmam-ı Azam’a tâbi olduklarını söylemiştir. Ona göre Alevilik bazı kişilerce ayrı bir din olarak görülmüştür. Eğer ayrı bir din olsaydı peygamberi ve kitabı Müslümanlıktan farklı olması gerekirdi.

Sarıkoz Köyü İmam-Hatibi Alaaddin Durmuş ise Aleviliğin ne olduğunu henüz anlayamadığını ve Alevilerle Sünniler arasında bir fark göremediğini ve insanların böyle ayrımlara tabi tutulmasının doğru olmadığını esas olanın insan olmak olduğunu söylemiştir.

İmam Alaaddin Durmuş’un ifade ettiği gibi, Türkiye’de Alevi-Sünni farklılığı, insanları bu şekilde bir ayrıma tabi tutmak gibi sadece zihinlerde yaratılan bir kalıp yargı değil, aynı zamanda bir sosyal olgudur Bu olguyu inkar etmek mümkün olmadığı gibi doğru da değildir. Ayrıca bu farklılık, bir toplum için kusur, eksiklik ve üzüntü veren bir durum değil aksine bir zenginlik olarak değerlendirilmelidir.

Mahmutoğlan Köyü İmam-Hatibi Kemalettin Koç, Aleviliği dinsel olmaktan çok siyasal bir ayrım olarak kabul etmektedir. Ona göre Aleviliği ne bilen ne de anlatan vardır. Bu tam bir bilinmezler denklemidir. Ayrıca Alevilerin insan olarak çok takdir edildiklerini fakat cami ve ibadetle pek ilgilerinin bulunmadığını ilave etmiştir.

Ovacık Köyü İmam-Hatibi Yusuf Karabacak, Aleviliği ne bir mezhep ve ne de tarikat olarak kabul etmektedir. Ona göre Sünniler gibi İslam’ın 5 şartını kabul eden Aleviler olduğu gibi bunu kabul etmeyen Aleviler de bulunmaktadır. Yusuf Karabacak’ın bu gözlemi sadece Aleviler için değil Sünniler için de söz konusudur. Sünni aileden gelip de inanan kişiler olduğu gibi inanmayanlar da bulunmaktadır.

Ayrıca Yukarı Emirler Köyü Camii İmam-Hatibi Mustafa Balcıoğlu ile Ovacık Köyü İmam-Hatibi Yusuf Karabacak, Alevi topluluklarının örf ve adetlerine Sünnilerden daha bağlı olduklarına ve bunları yaşattıklarına dikkat çekmişlerdir.

Alevi köylerinin namaza ve camiye olan ilgileri şöyle özetlenebilir: Bir köyde vakit namazlarına devam eden yok fakat “cuma”ya 15-20 kişi gelmektedir. Yine bir başka köyde 5 vakit namaza 3-5 kişi, “cuma”ya ise 10-30 arasında cemaat devam etmektedir. Bir başka köyde 5 vakit namaza 1-2 kişi, “cuma”ya 9-10 kişi gelmektedir. Yine bir köyde 5 vakit namaza 6-10, “cuma”ya 15-20 kişi gitmektedir. Bir başka köyde ise 5 vakit namaza 2 kişi, “cuma”ya 6-10 kişi devam etmektedir.

Batı Anadolu Tahtacılarından başlayarak Türkiye’deki Alevi toplulukları, genellikle cuma namazına ilgi gösterdikleri halde günlük beş vakit namaza olan ilgi hemen yok denecek kadar azdır. Bunun tarihsel ve sosyal bir takım sebepleri vardır.

Kanımızca Çubuk Alevileri Türkiye’deki öteki Alevi gruplarından biraz farklılık arz etmektedir. Görüştüğümüz dedelerin çoğu namaz konusunda Sünnilerden farklı bir inanca sahip olmadıklarını yalnız tarihsel sebeplerle ve imamların yanlış davranışları sebebiyle camilerden uzak durduklarını ifade etmişlerdir.

Gerçi bu görüşlere Kültür Bakanlığı Şube Müdürü Gülağ Öz Bey katılmamaktadır. Ona göre Çubuk yöresi Alevi dedeleri gerçekleri söylememektedir. Bunun kanıtı olarak kendisi araştırmacıya şu soruyu sormuştur: “Sen dedelerle saatlerce birlikte oldun, bunların hiç vakit namazı kıldıklarını gördün mü?” Doğrusunu söylemek gerekirse, araştırmacı hiçbir dedenin kendisinden izin isteyip vakit namazı kıldığına şahit olmamıştır. Ancak bundan birkaç sene önce Mustafa Güvenç Dede, araştırmacı ile birlikte bir cuma namazına gitmiştir.

Dedeler için söz konusu olan bu durum, bazı Sünni imam-hatipler için de doğrudur. Çünkü başlangıçta bir camide görevli olan bazı imam-hatiplerin meslek değiştirdikten sonra namaz kılmadıkları pek çok kişi tarafından bilinmektedir.

Alevilerden bazılarının namazı kabul etmemesi veya kabul ettiği halde bunu eda etmemeleri, başlangıçtan itibaren Alevilikte namazın olmadığı anlamına gelmez. Herkesin bildiği gibi Hz. Ali camide yaralanmış ve daha sonra vefat etmiştir. İşte bu olay ve Emevilerin camileri siyasal propaganda mekanları haline getirmeleri, onların zamanla camiden ve dolayısıyla namazdan soğumalarına yol açmıştır.

Öyleyse bazı kişiler şu soruyu sorabilirler: “Alevi köylerindeki bu camilerin ve imamların işi nedir?” Bunun çok ciddi sebepleri vardır. Her ne kadar Alevilerin çoğu “Biz şeriat basamağını aştık, tarikat basamağındayız.” inancında iseler de gerek ölüm sırasında cenazenin yıkanması ve gerekse evlenme sırasında nikahın kıyılması şeriatla ilgilidir. Bunları bugün ancak imamlar yerine getirebilmektedirler. Çok eski tarihlerde dedeler bilgili oldukları için hem cenaze yıkamayı hem de nikah kıymayı yapıyorlardı. Fakat zamanla eğitim yetersizlikleri sebebiyle dedeler, bu görevleri yerine getiremez duruma geldiler, cenazeler yıkanamadığı için ortada kaldı ve Alevi cemaati bu konuda bazı sıkıntılar çektiler. İşte bu sebeple içlerinden gelmese de, kendi köylerine cami yapılması ve imam atanmasını ısrarla talep etmişlerdir.

Yine bazı aydınlar, “Din bir vicdan işidir, onun için bu konu ile ilgilenmek gereksizdir.” diyebilirler. Fakat düşmanlarımız bir yana, Avrupa Birliği içindeki dostlarımız(!) pek çok konuda olduğu gibi din konusunda da bir dayatma hazırlığı içindedirler. Bunun için Anadolu’daki Alevileri dinsel bir azınlık olarak takdim ederek Türk toplumunu parçalama amacını taşımaktadırlar.

Alevilik İslam dini dışında ayrı bir din midir ki bu çabalar normal görülsün. Bunun için Türkiye’deki Alevi vatandaşlarımıza büyük görevler düşmektedir. Türkiye’yi parçalamaya yönelik bu tür çabalara şiddetle karşı durmaları gerekir.

Nitekim yürüttüğümüz bir araştırma ile ilgili Çubuk Yöresi Alevilerine uyguladığımız ankette: “Aleviler dinsel bir azınlık mıdır?” sorusuna, deneklerin % 99’u “Alevilik dinsel bir azınlık değildir.” şeklinde cevap vermiştir.

Türk insanını dinsel azınlıklara bölme çabalarına karşı alınabilecek tedbirlerden birisi de, kanımızca gerek Sünni ve gerekse Aleviler için ortak mabet olarak caminin kabul edilmesidir. Bu, Alevilerin “cem” törenlerini terk etmeleri şeklinde anlaşılmamalıdır. Cem töreni Alevilerin kimliklerini korumalarında son derece önemlidir. Ancak Hacı Bektaş Veli’nin tasavvuf felsefesindeki 4 kapı (şeriat, tarikat, marifet ve hakikat) ve 40 makam prensibine göre camide yapılan ibadet şeriata dahil iken “cem” töreni tarikat kısmına girmektedir.

Alevi dostlarımız diyeceklerdir ki, “Çok derin tarihsel temellere dayanan bu ayrılığı gidermek mümkün müdür?”. Biz mümkün olabileceğini düşünüyoruz. Nitekim Batı Anadolu Tahtacılarından bir Alevi şu teklifi yapmıştır. “İmamlar camilerde Hz. Ali, Ehl-i Beyt ve Muharremden bahsetsinler, biz camilere tekrar dönelim.”

Hz. Ali, Hz. Muhammed’in amcasının oğlu ve damadı olarak en yakınıdır. Ayrıca Hz. Muhammet bir hadisinde “Ben ilmin şehriyim Ali kapısıdır.” buyurmuştur. Şehre kapıdan girileceğine göre Hz. Ali’yi tanımadan Hz. Muhammed’i öğrenmek mümkün olmasa gerektir. Şu halde Hz. Ali ve 12 imamdan bahsedilmesi mahsurlu olmak şöyle dursun üstelik Ehl-i Beytten bahseden ayetler dolayısıyla bu bir zorunluluktur. Ayrıca Türkiye’de Emevi soyundan gelen insanlar olmadığına göre bundan rahatsız olacak kimse de bulunmamaktadır.

Bir de Hz. Hüseyin’in hunharca şehit edilmesi, Muharrem ayında Türkiye’deki bütün camilerde her boyutuyla ele alınıp işlenmeli ve bu yasa, Sünni imam ve cemaatin canlı bir şekilde katılması sağlanmalıdır. Konu ile ilgili olarak Çubuk Cibali Ocağı dedelerinden H. İbrahim Gülletutan yazara şunları söylemiştir. Ankara’da Çataltepe Camii İmam-Hatibi’nin annesi kendisine, “ Oğlum eğer Muharrem ayında Hz. Hüseyin’i anlatmazsan sütümü helal etmem.”, babası ise “Hakkımı helal etmem.” demiştir. Bunun üzerine imam, camide Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i anlatmıştır.

Bu da gösteriyor ki, Alevi toplulukları imamların camilerde Ehl-i Beyt’ten kasıtlı olarak bahsetmediklerine inanmaktadırlar. Bu kanaatin yıkılması için Diyanet İşleri Başkanlığına ve cami imamlarına büyük görevler düşmektedir.

 

Yorumu size bırakıyoruz (Sivrialan.Net)

 

 

  Please enter correct API key in plugin settings!

Radyo Veysel

Radyo Veysel Dinlemek Icin Tıklayın...

Alevi Bektaşi Federasyonu